
Kelimelerin içi boşaldı, sözün tesiri kalmadı.
Kavramların içi boşaldı, manaları yitme noktasına geldi.
Her anı, olayı, kavramı ve insanı surete indirgedik.
İnsan sadece dış görünüşünden, adalet mefhumu yalnızca sevimsiz binalardan, sevgi ve hoşgörü birer beyhude kelamdan ibaret oldu.
Çıkış yolu nedir ?
Her insanın evvela kendisinden başlaması. Kendi çöplüğümüz dolup taşarken; dışarıya, içeriye ya da topluma ne fayda.
Şöyle derler:
1-Kendine gafil olma.
2-Etrafa gafil olma.
3-Allah’ a gafil olma.
Bakıldığı zaman, felsefe, tasavvuf, din ve hemen her düşünce tasavvurunda öncelikle kişi kendisini hedef almalıdır. Kendisinden başlamalıdır. Kendisinden neşet etmeyen, filiz vermeyen hiçbir söz ve davranışın muhatabına etkisi olmadığı gibi toplumada yararı yoktur.
Buradan hareketle insan; çevreye, topluma ve dünyaya açılmalıdır. Gücünün yettiği kadar ve kendi canında olgunlaştırıp ulaşabildiği kadar.
Fakat öyle ki toplum iddialı cümleler, iddialı insanlarla dolup taşmakta. Savunduğu fikri, zikri sadece nakil mücadelesi ile kendini gerçekleştirme peşinde. Konu nakletme ile sınırlı kaldığı sürece bu alanda da başarı şansı yok. Neden mi? Çünkü olgunlaşması, eskilerin deyimiyle canında hissetmesi lazım.
Tavsiyem şudur ki, çoğu zaman iddiasızlıkta güzeldir. Ne çok iyi bir baba, ne çok iyi bir meslek erbabı, ne çok iyi bir eş ne de çok iyi bir arkadaş. İddialı olmayı ve kendimizi gerçekleştirme çabasını bırakalım biraz.
Denemek de fayda var.
Paul Valery’nin şu şiiri çok güzel:
‘’Duy bu ince gürültüyü , akıyor
Sessizlik bu !
Dinle hiç bir şey duyulmazken
Ne duyduğunu dinle’’.
Her insanın kendi sessizliğini dinlemesi dileği ile..