Reflü ile ilgili bilgiler veren Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Ahmet Akbaş, “Reflü denince akla gelen ilk şey bir organ içerisinde olması gereken sıvı içeriğin , İlişkili olduğu başka bir bölgeye geçmesine verilen isimdir. Örneğin mesane içerisindeki idrarın yukarı idrar yollarına (üretere) kaçmasına ‘vezikoüreteral reflü’, mide içeriğinin de ‘özefagusa’ geri kaçmasına da ‘Gastroözefageal reflü’ (GÖR) denir. Halk arasındaki algılanış şekli ise yemekler ağızda çiğnenip tükürükle karıştıktan sonra yemek borusu ile mideye inmesi, burada mide sıvısı ile karışmasının ardından yemek borusuna geri kaçışına reflü denir. Normalde erişkinde ‘gastroözefageal reflü’ özellikle yemek sonrası dönemlerde olmak üzere uykunun belli bir döneminde kısa süreli olarak (genellikle beş dakikadan daha az sürer) olmak üzere gün içerisinde saatte 1 ile 4 kez olmak üzere 24 saatte toplam 50-55 kez kadar olabilen fizyolojik normal sayılabilen bir olaydır. Fakat reflü gün içerisinde sık aralıklarla tekrarladığında, uzun sürdüğünde ve özellikle uyku sırasında oluştuğunda özefagus mukozasında değişik derecelerde olabilen hasarlanma ve çeşitli semptomlara neden olmaktadır. Bu durumda ‘Gastroözefageal Reflü’ hastalığından bahsedilir. GÖRH toplumumuzda yaklaşık yüzde 20 oranında gözükmekte ve bu hastaların çoğu basit diyet değişiklikleri ile veya antiasit ilaçlar ile rahatlama sağladıkları için çoğu hekime müracaat etmezler. Hekime müracaat eden hastalar tüm hastaların yaklaşık yüzde 10-15 oranında ki kısmını teşkil eder” dedi.
Mideden özefagusa kaçan mide içeriğindeki en zararlı maddenin mide asidi olduğunu belirten Op. Dr. Akbaş, “Ancak asitle birlikte safra ve pankreas enzimlerinin de bulunması özefagus taki (yemek borusundaki) hasarlanmanın ve buna bağlı olarak oluşan şikâyetlerin şiddetini artırır. Aksine tükürük bezlerinden salgılanan tükürük, içerdiği bikarbonat ve büyüme faktörleri nedeni ile özefagus mukozasını reflünün zararlı etkilerinden koruyucu etkiye sahiptir. Özefagus mukozasının aside duyarlılığı her insanda farklı olduğundan aynı şiddette aside maruz kalma sonrasında özefagusta oluşan hasarlanmanın derecesi ve şikayetlerin şiddeti de kişilerde değişiklik gösterebilmektedir” şeklinde konuştu.
KALP KÖKENLİ OLMAYAN GÖĞÜS AĞRILARININ EN SIK NEDENİ REFLÜ
Reflünün belirtileri ile ilgili de bilgiler veren Dr. Ahmet Akbaş “Göğüste göğüs kemiği arkasında yanma, en tipik bulgusudur. Tanımlanan bu bulgunun toplumda sıklığı oldukça yüksektir. Yapılan araştırmalarda ülkemizde insanların yüzde 50’sinin yılda en az bir kez, yüzde 25’nin ayda en az bir kez, yüzde 10’unda haftada en az bir kez, yüzde 5’ininde her gün göğüs kemiğinin arkasında yanma tanımladığı gözlenmiştir. Bununla beraber yanma hissi coğrafik bölgelere göre değişiklik gösterebilir. Yapılan başka bir araştırmada ise kalp kökenli olmayan göğüs ağrılarının en sık nedeni reflü olarak gösterilmiştir. Pyrosis genellikle yemek sonrası dönemlerde ve öne eğilme veya sırt üstü yatma ile artar, antiasit alımı ile şiddetini azaltır. Bazı bayan hastalar cinsel birleşme sırasında pyrozis oluştuğundan yakınabilirler. Ağza acı ekşi sıvı gelmesi. Regürjitasyon da denen bu durumda ağıza sindirilmiş gıdalar ve mide asidinden oluşan acı-ekşi tattaki mide içeriği gelir. Bazı hastalar göğüste yanma hissi ile beraber ağızlarının tuzlu ve berrak bir sekresyonla dolduğundan şikâyetçi olabilirler. Geğirme, şişkinlik, yutma güçlüğü, ağrılı yutma, yutakta takılma duygusu, uzun süreden berireflü şikayetleri olan ve yutma güzlüğünden şikâyetçi olmaya başlaması özefagusta-yemek borusunda darlık veya özefagus kanserini akla getirmelidir. Kanama seyrek olarak GÖRH ilk bulgusu olabilirse de daha çok kronik gizli kan kaybı şeklinde şeklindedir ve özellikle yaşlı hastalarda demir eksikliği anemisine yol açabilir” ifadelerini kullandı.