Emekli Orgeneral Edip Başer, IŞİD'in ortaya çıkmasında ABD, İsrail ve İngiliz istihbarat örgütlerinin hiç mi farkına varamadıklarını belirterek, iki günde ortaya çıktığını söyledi.
Emekli Orgeneral Edip Başer, Irak ve Suriye’deki son dönem gelişmelere ilişkin basın mensuplarının soruları üzerine değerlendirmelerde bulundu.
IŞİD konusunda Başer, “IŞİD denen bela bir bakıyorsunuz ki bir günde ortaya çıkıverdi. Herkes IŞİD’dan bahsediyor. Yani ABD’nin CIA’i, İsrail’in MOSSAD’ı, İngiltere’nin MI5’i bu IŞİD’ın hiç mi farkına varamadı da bu oluşum ortaya çıktı? Hayır. Bana göre değil. Bana göre değil ama ortada belge de olmayınca kesin şeyler söylemek doğru değil” dedi.
Suriye ve Irak’taki gelişmelerin önceden öngörülüp görülemediği ile ilgili soruya Edip Başer, “Aslında önceden görülemeyen bir durum değildi bana göre. 2003 yılından sonra, Amerika’nın Irak’ı işgalinden sonra ilan ettiği Büyük Ortadoğu, daha sonra Geliştirilmiş Ortadoğu, Kuzey Afrika çeşitli isimler altındaki o büyük proje eğer doğru anlaşılabilseydi ve doğru tercüme edilebilseydi, bunun arkasında bu bölgede birçok ülkenin hudutlarının değişeceği, birçok ülkenin çeşitli şekillerde parçalanacağı gerçeği ortaya çıkardı. ABD'nin Dışişleri Bakanı o günlerde Ortadoğu’da 22 ülkenin sınırlarının değişeceğini ilan etti. Dolayısıyla bunlardan giderek biraz öngörü sahibi yönetimlerimiz olabilseydi, bugünlerin gelişini o günlerde görebilmek mümkündü. Ona göre de devlet politikamızı ona göre yönlendirebilmek de mümkündü. Ama maalesef bizim ülkemiz için bu böyle olmadı. Bunu kabul etmek zorundayız” şeklinde cevap verdi.
“VATANDAŞLARA BİR KERE ŞUNU ANLATMAMIZ LAZIM. DİN, TEMELİ GÜZEL AHLAK OLAN BİR YAPIDIR”
Emekli Orgeneral Başer konuşmasını şöyle sürdürdü: “Böyle olmayınca da işte içinde bulunduğumuz günlerde Türkiye özellikle Ortadoğu’ya yönelik dış politikalarda bir çıkmazın içinde kendisini bulmuş durumda. Tabii Ortadoğu’daki bu şu andaki çatışmalar ve gelişmeler bunun en büyük riski Türkiye’ye sıçrama riski. Türkiye bir yandan bölücü bir terör örgütü ile mücadele içinde. Bölücü terörlü güya bir barış ve çözüm sürecinden söz ediliyor. Artık adı her neyse. Ama terör örgütü ile müzakere ederek bir çözüme veya ulaşmanın mümkün olmadığını biz her zaman söyledik ve bu sözümüzün arkasındayız. Ama dilerim ki ben yanılmış olayım. Dilerim ki bütün bu çabalar gerçekten Türkiye’yi bölünme tehlikesinin olmadığı bütün vatandaşlarımızın kardeşçe bir arada yaşamayı benimsediği, özümsediği ve hiç bir şekilde ne dini anlayışın ne din ve mezhep farklılıklarının ne de etnik köken farklılıklarının artık bu ülkede bölünme nedeni olmayacağı günlere Türkiye ulaşsın. Bütün arzumuz bu. Ama bütün bunlar nasıl olur? Temelde eğitimle olur. Temelde eğitimle bütün vatandaşlarımızın uyarmakla, onlara doğru olanları doğru şekilde anlatmakla olur. Nedir doğru olanlar? Mesele din konusunu ele alalım. Vatandaşlara bir kere şunu anlatmamız lazım. Din, temeli güzel ahlak olan bir yapıdır. Temeli güzel ahlak ama. Temelinde güzel ahlak yoksa, onun üzerine koyacağınız namaz, hacca gitmek, zekat vermek bunların bir kıymeti yok. Bunlar ancak güzel ahlakın üzerine bina ettiğinizde topluca din olur. Halkımıza bu basit formülü çok basitçe anlatmış olmak gerekir. Bunun dışında tabii ki, demokrasi nedir? Hukuk devleti nedir? Laiklik nedir? Neden laikliğin üzerinde bu kadar duruyor bazı kesimler? Bu adamlar deli mi ki laiklikle yatıp laiklikle kalkıyorlar? Hayır. Bu adamlar deli değil. Bu adamlar Atatürk’ün söylediğini tekrarlıyorlar. Atatürk diyordu ki ‘Dinimiz dünyanın en mükemmel dinidir. Bunun için en son din olmuştur.” Dolayısıyla Atatürk’ün İslam ile ilgili hiçbir sorunu yoktu. Bazılarının iddia ettiği gibi dine karşı, Atatürk dine hakaret eden birisi değildi. Bunu söyleyenler hep yalan söylemiştir. Atatürk’ün derdi şuydu. Siyasetçiler dini kullanarak vatandaşları sömürmesinler. Siyasetçiler, dini kullanarak vatandaşların arasın ayrılık tohumları ekmesinler. Siyasetçiler mezhep ayrılıklarını bahane ederek insanları birbirine düşman gruplar haline getirmesinler. Siyasetçiler din farkını gözeterek insanlara muamele etmesinler. Devlet dairesine gelen vatandaşlara dinine göre, mezhebine göre muamele edilmesin. Oralarda her insan insan olarak ele alınsın. Ama öbür tarafta isteyen insanımız camisine, öteki sinagoguna, öteki kilisesine, öteki kendi tapınağında veya cemevinde ibadetini yapsın. Çünkü o ibadetlerin hangisinin daha makbul olacağına karar verecek tek makam Allah’tır. Bunu böyle kabul etmiyorsak çıkıp birisi söylesin. Buna başbakan mı karar verecek yoksa cumhurbaşkanı mı veya başka bir makam mı karar verecek? Bunları halkımızın çok iyi bilmesi ve anlaması lazım. Bunları halkımıza anlatamadan Türkiye’nin aydınlık günlere gitmesi, Türkiye’nin dostluğun ve barışın hakim olduğu bir vatan olması biraz uzak bir ihtimal gibi görünüyor.”
“TÜRKİYE BAĞIRA BAĞIRA TARAF TUTTU”
Suriye sınırında yaşanan son gelişmeler hakkında ise Başer, “Başlangıçtan itibaren eğer Türkiye, Suriye’deki grupların çatışmasında çatışan taraflardan birini destelemek yerine iki tarafın arasında arabulucu, onların üstünde bir arabulucu, her ikisine de çatışmaları durdurmalarını telkin eden bir güç olarak kalabilseydi Türkiye, çok daha doğru bir politika izlemiş olabilirdi bana göre. Taraflardan birini desteklediğiniz anda siz o ülkenin iç çatışmasında taraf olarak yerini almış olursunuz. Ondan sonra da işte Amerika’nın ‘Yok efendim Suriye’de bir geçiş hükümeti kurulsun’ gibi çözümlerinde etkin bir rolü olması beklenemez. Çünkü en baştan yanlış bir adım atılmış ve çatışan taraflardan bir tanesinin yanında çok açık ve net olarak yer alınmıştır. Bu iş eğer desteklemek ülkenin çıkarlarınaysa onu gizli yollardan uygun biçimde yaparsınız. Amerika, İngiltere ve diğer ülkeler bunu yapıyor. Sizde aynı şekilde yapabilirsiniz. Ama bunu açıktan, göstere göstere, bağıra bağıra bu çatışan taraflardan birinin yanında yer aldığını söylediğiniz zaman ondan sonraki süreçte çözümde katkısı olan bir taraf olamazsınız” şeklinde konuştu.
“TSK’DE HERKES YEMİNİNE SADIKTIR”
Ordu ile ilgili tüm gelişmelere karşın TSK’da halen en üst kademeden, en alt kademeye kadar herkesin yeminine sadık olduğunu belirten Başer şunları söyledi, “Ama Ortadoğu’daki gelişmelerin ardından Halep kuşatması veya yaşanan diğer gelişmelerde Türkiye’nin olası bir savaş durumu olacaksa TBMM karar alır ve Türk Silahlı Kuvvetleri bunun için her zaman hazırdır. Benim de içinden geldiğim, o büyük ordu, bu kutsal güç her zaman vatan savunmasına hazırdır. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın. İşte Balyoz, Ergenegon gibi davalar, ordu zayıflatıldı gibi söylemler. Tabi bu olaylar oldu. Ama herkes şundan emin olsun ki, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin en üst tepedeki komutanından en alt kademedeki erine kadar ettikleri yemine sadık insanlardır.”
“AMERİKA İÇİN KAÇ MÜSLÜMANIN ÖLDÜĞÜ ÖNEMLİ DEĞİLDİR, ALACAĞI SONUÇ ÖNEMLİDİR”
ABD’nin BM’nin ve Avrupa Birliği’nin Suriye konusunda beceriksizlik gösterdiğini belirten Başer, açıklamasına şöyle devam etti; “Eğer başlangıçta, Suriye’deki iç çatışmaların ilk başladığı günlerde BM harekete geçirilebilseydi, Suriye topraklarında, Birleşmiş Milletler ’in kontörlünde bir güvenli bölge oluşturulabilseydi göç dalgaları bizim topraklarımıza girmeden o bölgede barındırılabilir, yedirilebilir, içirilebilirdi. İhtiyaçları karşılanabilirdi. Ama bu yapılamadığı için, bunda Türkiye’nin hatası vardır ya da yoktur diyemiyorum, bilmiyorum çünkü ama Birleşmiş Milletler ‘in burada çok büyük bir acz ve beceriksizlik göstermiştir. Başka bir çok konuda olduğu gibi hemen hemen Suriye’de olanlara arkasını dönmüştür. Dolayısıyla bu iş Türkiye’nin başına yıkılmıştır. Bugün belki 2 milyona yakın bir mülteci yığılması Türkiye topraklarında oluşmuştur. Türkiye bu insanları barındırmak zorunda hissediyor ve bu tabii ki çok doğal olarak insani bir durumdur. Ama özellikle Avrupa Birliği başta olmak üzere dünyanın buna seyirci kalması, dünyanın buna sessiz kalması dünyanın bir ayıbıdır. Amerika’nın Ortadoğu’da bir planı varsa ve kafasında stratejik plan yapmışsa, burada kaç tane Arap ölmüş, kaç tane Müslüman birbirini öldürmüş Amerika için pek bir şey ifade etmez. Amerika için alınacak sonuç önemlidir. Bakınız Irak’ı bölmek, Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesi’nin bir parçasıydı. Irak, bugün tam resmen olmasa da 3’e bölünmüş durumdadır. Suriye için de aynı şey geçerli. Yarın öbür gün onun da gerçekleşeceğini göreceğiz.”