Psikolog Pınar Çalışgan, 'Ümitsizlik, kanser gibi bir hastalıktır" dedi.
Çalışgan, ümitsizliğin bir 'hastalık' olduğunu ifade ederek, "Ümitsizliği tanımlarken çağımızın en büyük ve yaygın hastalığı demek yanlış olmaz diye düşünüyorum. Gerek medya gerekse çevremizin etkisiyle bizlere aşılanan ve en büyük zenginliğimizi kaybetmemize sebep olan bu hastalığın teşhisi kadar tedavisi de önemli elbette. Peki nedir bu tedavi? Bu tedavi, ümit tedavisidir. Ümit kelimesinin ne kadar önemli bir duygu olduğunu anlatabilmek için öncelikle küçük bir kıssa ile başlamak istiyorum. 'Eski çağlarda bir adam evinde çıkan yangında tüm mal varlığını, her şeyini kaybetmiştir. Ağlayarak yolda yürürken yanına yaşlı bir bilge yaklaşır ve kendisine sorar; neden ağlıyorsun evlat bir felakete mi uğradın? Adam içli içli cevap verir; bir yangın çıktı ve ben her şeyimi kaybettim. Bunun üzerine bilge ise ona şöyle der; ben de zannettim ki ümidini de kaybettin. Şayet ümidini kaybetmediysen onunla kaybettiğin her şeyi tekrar kazanabilirsin. Ama ümidini kaybettiysen her şeyini kaybetmişsindir.' İşte ümidimiz bu kadar önemli bir zenginliktir bizim için. Gelecek rüyalarımızı kabusa değil kendi cennetimize dönüştürür" ifadelerini kullandı.
"BİZİ KÜLLERİMİZDEN DOĞURAN YIKIMLARDIR"
İnsanların yaşamları boyunca türlü türlü olumsuzluklarla karşılaşabileceğini kaydeden Çalışgan, "Yaşamımızda türlü türlü olumsuzluklarla karşılaşmış olabiliriz. Çok büyük yıkımlar yaşamış olabiliriz fakat şunu bilmeliyiz ki, bunlar bizi küllerimizden doğuran yıkımlardır. Bu yüzden geçmişimize dair yıkımlarımız ve geleceğe dair korkularımızın, endişelerimizin bizi ümitsizliğe düşürerek şu eşsiz andan uzaklaştırmasına izin vermemeliyiz. Düşünelim ki, yaşamımızdaki olumlu ve olumsuz olayların hepsi birer nota ve biz bu notalarla hayatımızın bestesini yapıyoruz. Elbette ki, ortaya kulağa hoş gelen bir beste çıkarmak isteriz. O halde yaşadığımız olumsuzluklarında bir sebebi olduğunun, evrende hiçbir şeyin boş yere yaşanmadığının bilincinde olalım. Kendi kendimize ümitsizlik pompalamayarak hayat bestemizi güzelleştirelim. Ateşe elimizi uzatmadan onun sıcaklığını hissedebilir miyiz? Bu mümkün değildir ona dokunmadan tarif edemeyiz anlayamayız öyle değil mi? İşte yaşadığımız yıkımlarda böyledir. En basit haliyle ümit etmenin varlığını ve güzelliğini anlayabilmemiz, o hazza varabilmemiz için bile yaşanması gerekebilir" diye konuştu.